24 Şubat 2010 Çarşamba
YARGI KARARLARINI ETKİSİZLEŞTİRMEK VE CEZAİ SORUMLULUK
YARGI KARARLARINI ETKİSİZLEŞTİRMEK VE CEZAİ SORUMLULUK
I-GİRİŞ;
1-İdari Mahkeme kararları, üç şekilde kamu görevlileri tarafından suç teşkil edecek şekilde işlevsiz bırakılmakta ve sorumluluk doğurmaktadır.
Bunlar;
a-Yargı kararının hiç yerine getirilmemesi,
b-Yargı kararının geç yerine getirilmesi,
c-Yargı kararının şeklen yerine getirilip, bir başka işlem ile etkisiz hale getirilmesi,
Şeklindedir.
Bu sayılan eylemler, TCK 257/1.maddesinde yer alan görevi kötüye kullanma suçunu teşkil ettiği, aynı zamanda hukuki açıdan da tazminat sorumluluğu doğurduğu, ayrıca disiplin yönünden de yaptırım gerektirdiği yargı kararları ile sabittir.
2-Yargı kararlarının hukuka uygun biçimde yerine getirilmemesinin de iki türü bulunmaktadır.
a-Yargı kararlarının fiilen uygulanmasının imkansızlaşmasıdır. Örneğin, atama işlemi aleyhine dava açan bir memurun, kararın verilmesinden sonra, vefat etmesi veya emekli olması halinde, bu kararın yerine getirilmesi fiilen mümkün olmayacaktır.
b-Yargı kararlarının hukuken uygulanmasının imkansızlaşmasıdır. Örneğin, hukuka aykırı biçimde emekli edilen bir kişinin açtığı davayı kazanması, ancak bu dava süreci içinde yaş haddini doldurmuş olması nedeni ile çalışmasının hukuken mümkün bulunmaması durumunda, hukuki imkansızlıktan bahsedilebilir. Veya yurtdışı sınavına girip mülakatta kaybeden birinin, dava açıp kazanması ancak bu süre içinde rütbesinin emniyet müdürlüğüne yükselmesi, mevzuatta da başkomiser rütbesinden daha üst olanların yurtdışına çıkmasının hukuken mümkün bulunmaması halinde de yine hukuki imkansızlık olduğu kabul edilmektedir.
Ancak bu iki durumda dahi, bu kez idarenin tazminat sorumluluğu doğmaktadır.
3- Adli ve askeri mahkemelerden gelen talimatların da yerine getirilmemesi, geç getirilmesi veya şeklen yerine getirilmesi ile ilgili kısaca açıklama yapmak sanırım faydalı olacaktır.
Ceza Muhakemesi Yasasının “Bilgi İsteme” başlıklı 332.maddesinde “ Suçların soruşturma ve kovuşturması sırasında Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından yazılı olarak istenilen bilgilere on gün içinde cevap verilmesi zorunludur. Eğer bu süre içinde istenen bilgilerin verilmesi imkânsız ise, sebebi ve en geç hangi tarihte cevap verilebileceği aynı süre içinde bildirilir.
Bilgi istenen yazıda yukarıdaki fıkra hükmü ile buna aykırı hareket etmenin Türk Ceza Kanununun 257 nci Maddesine aykırılık oluşturabileceği yazılır. Bu durumda haklarında kamu davasının açılması, izin veya karar alınmasına bağlı bulunan kişiler hakkında, yasama dokunulmazlığı saklı kalmak üzere, doğrudan soruşturma yapılır.” Hükmü yer almaktadır.
Dikkat edilir ise, idare mahkemelerinin 2577 sayılı yasasının 28.maddesi ile 52.maddesi uyarınca, idare mahkemelerinin nihai kararlarının gereğini, aksi belirtilmediği sürece 30 gün içinde yerine getirmek zorundur. Bu süre maksimum süre olup, esas olan bu süre dolmadan en kısa süre içinde mahkeme kararının gereğinin yerine getirilmesidir.
CMK’nın 332.maddesinde ise, verilmiş bir nihai mahkeme kararının uygulanması değil de, yargılamanın devam ettiği bir aşamada, adli makamlarca istenilen bilgi ve belgelerin temin edilmesi ve yargılamanın daha sağlıklı yapılması amacı bulunmaktadır. Bu durum 2577 sayılı yasanın 20.maddesinde yer alan idare mahkemelerinin bilgi ve belge istemeleri ve mahkemece süre belirlemeleri ile ilgili hususa benzemektedir.
Kısacası, CMK’nın 332.maddesinde yer alan durumlar söz konusu olduğunda, 30 günlük süre değil, yasada yer alan 10 günlük maksimum süre söz konusu olacaktır. Dolayısı ile açıklamalarımızda yer alan 30 günlük sürenin 2577 sayılı yasanın 28. ve 52.maddelerinde geçen nihai idari yargı kararlarının uygulanmasına ilişkin olduğunun dikkate alınması gereklidir.
II-AÇIKLAMALAR;
Yazımızın konusu; idare mahkemelerinin (İdare Mahkemesi-Bölge İdare Mahkemesi-Danıştay) kararlarının şeklen yerine getirip, daha sonra işlevsiz hale getirilmesine ilişkin uygulamalar ve cezai karşılıklarıdır.
Yargı kararını şeklen uygular görünüp, esas olarak karara uygun işlem yapmamak hakkın ve yetkinin kötüye kullanılmasıdır. “Hiçbir hukuk düzeni yetkinin ve hakkın kötüye kullanılmasını korumaz ve hukuk kurallarının uygulama dışı bırakılmasına izin vermez, veremez.” [1]
İdare Mahkemelerinin kararlarına, üstten bakarak onları; etkisiz ve hükümsüz, dolayısı ile nafile ve boş çabalar haline getirmeye çalışan davranış moddeleri aşağıda örnekler şeklinde sıralanmıştır. Bu üstten bakan gözlerin bakışları, Anayasamızın 138.maddesi, TCK nın 257.maddesi, Borçlar Kanunun 41 ve 49.maddesi, 657 sayılı yasanın ilgili disiplin hükümleri ile, mahçup ve kaçamak bakışlara dönüşmeye gebe ve mahkumdur.
a-Mahkeme kararı doğrultusunda davacı memuru göreve iade edip, bir başka görev ve
yere atama;
İdare makamları, bazı durumlarda idare mahkeme kararını şeklen yerine getirmekte, bir süre sonra aynı hukuka aykırı işlemi tesis ederek, mahkeme kararının uygulanmasını imkânsızlaştırmakta, kararın hukuki sonuçlarını ortadan kaldırarak, hükümsüz hale getirmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararında “Katılanın, atama işlemleri ile ilgili olarak Ankara 2. idare Mahkemesince verilen yürütenin durdurulması ve iptal kararlarının uygulanarak görevine başlatılma tarihinden 4 ay 8 gün, iptal kararından ise 2 ay 13 gün sonra koşullarda herhangi bir değişiklik olmamasına karşın, Lice ilçesine atanmasında yargı kararlarının şeklen uygulanarak, sonuçlarının etkisiz hale getirilmesinin amaçlandığı ve bu işlemle katılanın maddi ve manevi bakımdan zarara uğratıldığı saptandığından, 765 sayılı Yasanın 228/1. maddesinde düzenlenen görevde yetkiyi kötüye kullanarak keyfi işlemde bulunma suçu oluşmuştur. Olayda kişilerin mağduriyetine neden olma öğesi gerçekleşmiş bulunduğundan eylem 5237 sayılı Yasanın 257/1. maddesi kapsamında da suç oluşturmaktadır.” [2] şeklinde tespit ve ifadelerde bulunmuştur.
b-Mahkeme kararı doğrultusunda göreve iade edip, geçici görev ile başka bir göreve
atama;
Davacı memurun idare mahkemesi kararı ile göreve atandıktan sonra, bir başka göreve sürekli atanması ile, geçici olarak bir başka göreve atanması arasında bir fark yoktur. Nihayetinde her iki durumda da idare mahkemesi kararı etkisizleştirilmiş ve sonuçları askıya alınmış olacaktır. Bu etkisizleştirme işlemi ister sürekli atama, ister geçici görevlendirme ile yapılmış olsun, sonuç olarak farklı bir anlam taşımayacaktır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Kararında “yargı kararına dayanılarak göreve başlatılan (memuru), yine aynı gün geçici bir görev ile başka bir ilçede görevlendirilmesinin, Anayasanın 138.maddesi ile 2577 sayılı yasanın 28.maddesi uyarınca, TCK nın 257/1.maddesinde yer alan görevi kötüye kullanma suçunu oluşturacağı, mahkeme kararının yaptırım gücünün her hangi bir saik ile kaldırılmasının mümkün olmadığı” [3] belirtilmiş ve mahkumiyete karar verilmiştir.
Bu durum yasaya ve mahkeme kararına karşı bir hile teşkil etmekte, kurnazca tesis edilen bu işlem dolayı ile hem idarenin, hem bu işleme emir verenlerin, hem de bu işleme katılanların cezai, hukuki, disiplin ve mali sorumlulukları doğmaktadır.
c-Mahkeme kararı doğrultusunda göreve iade edip, soyut farklı bir sebep oluşturarak
veya takdir yetkisine sığınarak tekrar bir atama işlemi tesis etmek.
Örneğin bir atama kararının iptal edilmesi üzerine, bazı kamu görevlileri bu mahkeme kararı şeklen uygulanmakta, davacı memur eski görevine tekrar başlatılmakta, bir süre sonra yeni ve tekrar atamayı haklı kılacak biçimde ortada hiç neden yok iken, soyut gerekçeler oluşturarak veya gerekçesiz biçimde takdir yetkisine sığınarak yeni bir işlem tesis edip, davacı memur görevden alınıp başka bir göreve atanmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararında “başka yere atanan memurun, yargı kararı ile göreve başlatılmasının hemen ardından, göreve iadesinin arkadaşları arasında tedirginlik ve huzursuzluk doğuracağı, işe yönelik isteksizliğe neden olacağı gibi gerekçeler ile bu kez başka bir ilçede görevlendirilmesinin, yargı kararını etkisizleştirilmesine yönelik, keyfi bir uygulama niteliğinde” [4] olduğu gerekçesi ile sanık K.Valisinin mahkumiyetine karar verilmiştir.
Yargıtay 4.Ceza Dairesinin kararında “Sanıkların, saptanıp kabul edilen Ankara İdare Mahkemesinin katılan hakkındaki kararını uygulayıp görevine iade ettikten sonra, 8 gün gibi çok kısa bir sürede bu görevdeki çalışmalarında uyumsuzluk gösterdiği gerekçesiyle bir başka göreve atamaları biçimindeki eylemlerinin T.C.Yasasının 228. maddesindeki suçu oluşturduğu gözetilmeden karar verilmesi, yasaya aykırıdır.” [5] belirtilmiştir.
d-Memurun eski görevi yerine başka bir göreve ve yere atanması;
İdare mahkemesine dava açan ve eski görevine dönmesine karar verilen davacı memurun, eski görevine iade edilmeden, bir başka göreve atanması ile gerçekleştirilen eylem, esasen mahkememe kararını uygulamamak anlamına gelmektedir.
Zira idare mahkemelerinin kararları geçmişe etkili olur ve işlemi tesis edildiği tarihten itibaren hükümsüz kılar. Dolayısı ile bir iptal kararı sonrasında, ilk işlemin tesis edildiği zaman diliminde mevcut olan fiili durumun gerçekleştirilmesi idare için bir zorunluluktur. Örneğin bir İl Emniyet Müdürü, görevden alınmasına ilişkin işlem hakkında dava açıp kazanmasına müteakip, görev yaptığı İl Emniyet Müdürlüğü görevine tekrar başlatılması gerekir. Bir başka il Emniyet Müdürlüğü görevine atanması suretiyle mahkeme kararı uygulanmış olamaz.
Yargıtay 4.Ceza Dairesinin kararında “Katılanın belediye müfettişliği görevinden A.P.K. uzmanlığına atanmasına ilişkin olan yönetsel kararın durdurulmasına Ankara 10. İdare Mahkemesince karar verilmiş olması karşısında, sanıkların, katılanı eski görevine atamaları gerekirken belediye iktisat müfettişliğine atamak ve mahkeme kararını yerine getirmemek biçimindeki eylemlerinde TCY’nin 228. maddesindeki suç öğelerinin oluştuğu gözetilmeden, yasal olmayan gerekçelerle beraatlerine karar verilmesi, yasaya aykırıdır.” [6] şeklinde tespit ve ifadelerde bulunmuştur.
Aynı Dairenin bir başka kararında da “Belediye başkanı olan sanığın, itfaiye eri olarak çalışan yakınanın görevine son verdiği, yakınanın başvurusu üzerine İdare Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararı verdiği, bu karar üzerine göreve başlatılan yakınana mezarlıktaki otları temizleme görevi veren sanığın eyleminin TCY’nin 228/1. maddelerine uygun olduğu” [7]’na hükmedilmiştir.
e-Mahkeme kararını etkisiz kılacak şekilde işlem yapılmasına ilişkin konusu suç teşkil eden emirler;
Anayasanın 137/2.maddesinde de konusu suç teşkil eden emrin hiçbir surette yerine getirilmesinin mümkün olmadığı belirtilmiş, TCK nın 24/3.maddesinde de paralel biçimde, konusu suç teşkil eden emrin hiçbir surette yerine getirilmesinin mümkün olmadığı ve sorumluluğu ortadan kaldırmayacağı ifade edilmiştir.
5442 sayılı yasanın 11.maddesi ve 2559 sayılı yasanın 2/B-2.maddesinde, kamu düzeni ve güvenliği ile ilgili emir alan polisin, bu emrin konusunun suç teşkil etmemesi ve sadece hukuka aykırı olması halinde, bu emri yerine getirmeyip amirine aykırılığı belirtmek ve ısrar emrinin yazılı olması halinde, bu hukuka aykırı ısrar emrini yerine getirme zorunluluğu ile konusu suç teşkil eden emrin hiçbir surette yerine getirilmemesine, aksi halde polisin sorumluluğunun doğacağına ilişkin düzenlemeler penceresinden bakıldığında, Anayasanın 137/2.maddesi, TCK nın 24/3.maddesi, 5442 sayıl İl İdaresi Kanunun 11.maddesi ile 2559 sayılı Kanununun 2/B-2.maddesi uyarınca, mahkeme kararını etkisiz kılacak şekilde işlem yapılmasına yönelik talimatlar, konusu suç teşkil ettiği için yerine getirilmesi mümkün olmayan emirlerdir. Yazılı olsalar bile, yerine getirilemezler.
Yargıtay 4.Ceza Dairesinin kararında “Sanık, bakanın bilgi ve buyruğu doğrultusunda hazırlanan müşterek kararname taslağını soyadının baş harfi olan (…) harfini yazarak parafe etmekle, yürütmenin durdurulmasına ilişkin idari yargı kararını etkisiz bırakma işlemin yapılmasına yol açmak suretiyle suça katılmıştır. Sanığın, hiyerarşik düzeydeki buyrukları yerine getirmekle yetindiği yolundaki savunması yerinde değildir. Çünkü suç oluşturan bir buyruğu yerine getirmek, eylemi suç olmaktan çıkaran ve onu hukuka uygun kılan bir neden olamaz.” [8]
Ancak, konusu suç teşkil eden emrin hiçbir surette uygulanmayacağı Anayasamızın 137.maddesinde ifade edilmiş, TCK nın 24.maddesinde de detaylandırılmıştır. Benzer hükümler 2559 sayılı yasanın 2.maddesinde de yer almaktadır. Burada söz konusu olan hukuka aykırı emir değil, konusu suç teşkil eden emir söz konusu olacağından, emrin yazılı vermesinin hukuki bir kıymeti olmayacaktır. Alt kademelerin sorumluluklarının da bu çerçevede değerlendirilmesi mümkündür.
f-Yargı kararlarını uygulamayan, müsteşar veya vali gibi üst düzey kamu görevlileri de birinci derece sorumlu bulunmaktadırlar.
İdari yargı kararlarının yerine getirilmesi, genellikle bir idari işlem ile hayata geçtiğinden, bu işlemin tesisinde yetki olan ve karar verme mekanizmasında bulunan Müsteşar, Vali, Vali Yardımcısı, Genel Müdür veya İl Müdürü gibi üst amirlerinin sorumlulukları ortaya çıkmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.9.2006 tarih ve 157/200 sayılı kararında, yukarıda yer verildiği üzere, yürütmeyi durdurma kararın uyguladıktan kısa bir süre sonra, mağduru başka bir yere atama yapan sanıklar arasına İl Valisi ve İl Müdürü alınmış ve cezalandırılmıştır. Yargıtay 4.Ceza Dairesinin 24.05.2007 tarih ve 12/25 sayılı kararında, en üst birim amirlerinin paraflarının bulunması, sorumluluk için yeterli görülmüştür.
g-Yargı kararlarını uygulamayan, alt birimlerin sorumlulukları;
Bazı durumlarda, üst makamlar mahkeme kararını alt makamlara yasal süre içinde havale etmekte, ancak bu alt birimlerce bu kararın yerine getirilmesi geciktirilmekte veya unutulabilmektedir. Bu durumlarda, havale işlemini gerçekleştiren üst makamın bir sorumluluğu kalmamakta, tüm sorumluluk alt makamlara geçmektedir.
III-SONUÇ;
1- 2577 sayılı yasanın 28.maddesine göre, idare mahkemelerinin ve Danıştay’ın kararlarının 30 gün içinde yerine getirilmesi zorunludur. 2577 sayılı yasanın 52.maddesinde de belirtildiği üzere, bu kararlara karşı temyize gidilmiş olsa bile, hiçbir surette 30 gün içinde kararın yerine getirilmesinin önüne geçilemez.
2-CMK nın 332.maddesinde yer alan 10 gün içinde adli makamların (Savcı-Hakim-Mahkeme) bilgi istemlerinin yerine getirilmemesi veya geç getirilmesi halinde, görevi kötüye kullanma suçu oluşacaktır. Bu durum ile nihai idare mahkemelerinin kararlarının en geç 30 gün içinde yerine getirilme zorunluluğunun, birbirine karıştırılmaması gerekir.
3-Yargıtay Ceza Genel Kuruluna göre, mahkeme kararı doğrultusunda davacı memuru göreve iade edip, akabinde bir başka görev ve yere atama şeklinde ki eylem, 5237 sayılı Türk Ceza Yasanın 257/1. maddesi kapsamında da görevi kötüye kullanma suçunu oluşturmaktadır.
4-Yargıtay Ceza Genel Kuruluna göre, mahkeme kararı doğrultusunda göreve iade edip, akabinde geçici görev ile başka bir göreve atama şeklinde ki eylem, 5237 sayılı Türk Ceza Yasanın 257/1. maddesi kapsamında da görevi kötüye kullanma suçunu oluşturmaktadır.
5-Yargıtay Ceza Genel Kuruluna göre, mahkeme kararı doğrultusunda göreve iade edip, soyut farklı bir sebep oluşturarak veya takdir yetkisine sığınarak tekrar bir atama işlemi tesis etmek, 5237 sayılı Türk Ceza Yasanın 257/1. maddesi kapsamında da görevi kötüye kullanma suçunu oluşturmaktadır.
6-Yargıtay 4.Ceza Dairesinin kararına göre, memurun eski görevi yerine başka bir göreve ve yere atanması, 5237 sayılı Türk Ceza Yasanın 257/1. maddesi kapsamında da görevi kötüye kullanma suçunu oluşturmaktadır.
7- Yargıtay 4.Ceza Dairesinin kararına göre, mahkeme kararını etkisiz kılacak şekilde işlem yapılmasına ilişkin konusu suç teşkil eden emirlerin, yazılı olsalar bile yerine getirilmesi, bu işlemlere paraf atılması, 5237 sayılı Türk Ceza Yasanın 257/1. maddesi kapsamında da görevi kötüye kullanma suçunu oluşturmaktadır.
8-Yargıtay Ceza Genel Kuruluna göre, yargı kararlarını uygulamayan, Müsteşar, Genel Müdür, Vali ve İl Müdürü gibi üst düzey kamu görevlileri de birinci derece sorumlu bulunmaktadırlar.
9- İdare Mahkemesi kararlarının fiili veya hukuki imkansızlık dairesinde, haklı şartlar ortaya çıktığında, yerine getirilmemesi suç teşkil etmeyebilir. Ancak hileli, dolanlı işlemler ile bu hukuki durdurmalar arasında büyük farklar bulunduğunu, yerleşik yargı kararları ile bu hileli ve dolanlı davranış modellerinin tescillenip belirlendiğini, ifade etmek gereklidir.
10- İdare Mahkemesi kararlarının yerine getirilmemiş olmasından üst makamlar sorumlu olmak ile birlikte, alt makamlarda sorumlu tutulabilir. Örneğin, kendisine havale edilen bir mahkeme kararını unutan veya zamanında gereğini yapmayan alt birim görevlileri gibi. Ancak, üst makam önce havale edip, sonra da bekle şeklinde sözlü veya yazılı talimat verir ise, bu talimatı uygulayan alt birim ile birlikte, konusu suç teşkil eden bu emri veren makamda, sorumlu olacaktır.
11- İdare Mahkemesi kararını uygulamayan, geç uygulayan veya şeklen uygulayan kamu görevlilerine karşı tazminat davası açma hakkı da bulunmaktadır.
12- İdare Mahkemesi kararını uygulamayan, geç uygulayan veya şeklen uygulayan kamu görevlileri aleyhinde disiplin soruşturulması açılması da istenilebilir.
Önder ÖZLEM
KAYNAKLAR:
[1] Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.05.2006 tarih ve 4.MD.116/138 sayılı kararı-Yargıtay Tetkik Hakim Hasan Tahsin GÖKCAN-Görevi Kötüye Kullanma Zimmet, Banka Zimmeti, İrtikap Rüşvet Ve Kamu İdaresine Karşı İşlenen Suçlar-Seçkin Kitapevi-Ankara-2008-S.195
[2] Yargıtay Tetkik Hakim Hasan Tahsin GÖKCAN-Görevi Kötüye Kullanma Zimmet, Banka Zimmeti, İrtikap Rüşvet Ve Kamu İdaresine Karşı İşlenen Suçlar-Seçkin Kitapevi-Ankara-2008-S.194
[3] Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.10.2006 tarih ve 2006/4-196, 2006/204 sayılı kararı- (http://www.bakale.com/ictihatlar.php?mode=&kat=1)
[4] Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.09.2006 tarih ve 2006/4.MD-164, 2006/201 sayılı kararı- (http://www.bakale.com/ictihatlar.php?mode=&kat=1)
[5] Yargıtay 4.Ceza Dairesinin 12.04.2000 tarih ve 1770/2876 sayılı kararı-Yargıtay Tetkik Hakim Hasan Tahsin GÖKCAN-Görevi Kötüye Kullanma Zimmet, Banka Zimmeti, İrtikap Rüşvet Ve Kamu İdaresine Karşı İşlenen Suçlar-Seçkin Kitapevi-Ankara-2008-S.195
[6] Yargıtay 4.Ceza Dairesinin 14.12.1998 tarih ve 7378/10476 sayılı kararı-Yargıtay Tetkik Hakim Hasan Tahsin GÖKCAN-Görevi Kötüye Kullanma Zimmet, Banka Zimmeti, İrtikap Rüşvet Ve Kamu İdaresine Karşı İşlenen Suçlar-Seçkin Kitapevi-Ankara-2008-S.197
[7] Yargıtay 4.Ceza Dairesinin 22.09.2004 tarih ve 7229/9066 sayılı kararı-Yargıtay Tetkik Hakim Hasan Tahsin GÖKCAN-Görevi Kötüye Kullanma Zimmet, Banka Zimmeti, İrtikap Rüşvet Ve Kamu İdaresine Karşı İşlenen Suçlar-Seçkin Kitapevi-Ankara-2008-S.195
[8] Yargıtay 4.Ceza Dairesinin 08.06.2006 tarih ve 25/15 sayılı kararı-Yargıtay Tetkik Hakim Hasan Tahsin GÖKCAN-Görevi Kötüye Kullanma Zimmet, Banka Zimmeti, İrtikap Rüşvet Ve Kamu İdaresine Karşı İşlenen Suçlar-Seçkin Kitapevi-Ankara-2008-S.143
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder